3 Ocak 2011 Pazartesi

Kurşun Kalem: Çünkü Yazdıkça Tükenir

Hapisten yeni çıkmışım. Ayağımda eski bir pabuç, elimde bana ait olduğu şüpheli bir bavul. "Cezan daha yeni başlıyor küçük" dedim kendi kendime. Dudağımda o melodi yürümeye başladım. Ne cebimde param vardı, ne de yardım isteyecek kimsem. Ben böyle olsun istememiştim ama isteyen biri varmış...

Yağmur şiddetini arttırmıştı. Paçalarım çamur içindeydi. Annem camda akşam ezanına karışan sesiyle beni çağırıyordu. Oysaki daha top oynamanın tadına varamamıştım. Eve gittim...

Gidecek bir evin bile yok küçük, yalnızsın, çaresizsin... Sürekli aynı şeyleri söylüyordum. Evin yok küçük, arkadaşların yok sevdiklerin yok.

Aslına bakarsan birini seviyorum abi dedim. Anlat dedi, anlattım. Klasik bir ondokuz yirmi aşkı. Güzel ve gözde bir kız, umutsuz ve duygusal bir çocuk. Unutursun dedi, dudaklarında üzülmüşçesine bir eğim, gözlerinde dalga geçercesine hüzün. Kalk dedi bana, kalk gidiyoruz. Samet abi'ydi o. Bir bildiği vardır elbet dedim, yürüdüm. Eski, köhne, derme çatma, ev diyemeyeceğim bir yere götürdü beni. Demek burda yaşıyormuş. İçeri girdik. Ev bomboştu. Koltuk takımları yoktu, masa yoktu, bizim evdeki o küçük tahta sehpalardan yoktu, ailesi yoktu, sevdikleri yoktu.

Bu bilinçsizlikle yorgun düşmüştüm. Hava kararmıştı. Bir bank bulup oturdum. Tahtaları çürümüş, üzerinde kalp içinde Kaan ve Buket yazıyordu. Gülümsedim. Cebimdeki son dalı çıkardım. Param yoktu. Üç gündür bekletiyordum sigarayı. Biraz nemlenmişti ama olsun hala içilebilir durumdaydı. Baba yadigarı çakmağımla ateşledim fitili. Her nefeste daha fazla boğuluyordum dumanında sigaramın. Denizin kokusu sigaramın tadına karışıyordu. Yağmur damlaları mıydı yüzümdeki gözyaşı mıydı?

Samet abi duvarda asılı bir resmi gösterdi bana. Saçları sarı bir kız resmiydi ama hani bu duvara asılmak için hazırlanan bir resim değil de bir fotoğraftan kesilip oraya konmuş bir resimdi sanki. "Yedi yaşındaydım yetimhaneden çıktığımda, hayal meyal hatırlıyorum" dedi ve hikayesini anlatmaya başladı. Bir ailenin yanına verdiler beni, bu senin baban bu senin annen dediler. İnanmak zorundaydım. Birileri mutlu olsun diye onların evine gidiyordum. Bir fahişeden ne farkım varmış diye çok düşündüm, sonra bi cevap buldum... Onlar para ödememişti dedi, hafiften gülümseyerek. Neyse gel zaman git zaman, büyüdük. Ne bok olduğumuzu anladık. İlk yanlışımızda postaladılar bizi. Gerçek anne baba öyle mi olur? Daha onyedimizde bir başınayız. Kısa geçelim, iş buldum çalıştım, çevre edindim sağlam dostlar edindim. Bir an duraksadı. Ya da öyle sanmıştım, diye devam etti.

Ayağa kalktım, dudağımda o melodi yürümeye başladım. Yağmur durunca farkettim ki gözyaşıymış. Çok mu özledin küçük? Aynaya bir baksana. Senin adın ne? Yoldaki insanlar halime bakıp acıyorlardı. Kimisi ise gülüp dalga geçiyordu. Artık susma vakti küçük. Cezan daha yeni başlıyor.

İyi olmanın karşılığı da kötülüktür dedi Samet abi. İyilik bulmak istiyorsan siktir olup gideceksin buralardan, bak bana ben öyle yaptım... Aslında öyle yapmak zorunda kaldım. Adı Filiz. Bakma resimde böyle çirkin çıktığına. Üstüne kız tanımam. Öyle böyle bir aşk değil, hani yazsan kitap olur, o derece. Çok seviyorduk birbirimizi, şarkılar, şiirler, afilli sözler bitmek bilmezdi.

Kalabalık hızla azalıyordu, farketmeden de hiç tanımadığım bir kadını takip ediyordum. Kısa boylu tıknaz biriydi. Anlamadan bilmeden onu izliyordum. Onu farkettiğimde karanlık bir sokağın hemen girişindeydim. Yüzümü gökyüzüne çevirdim. Bulutlar dağılmak üzereydi. Yanaklarımı okşayan hafif bir rüzgar..

Paran yoksa küçük, bir boktan daha değerli değilsin dedi bana. O kızı yemeyen kalmadı dediler, çimlerin üstünden bile bu kadar öküz geçmemiştir dediler, dediler de dediler...Ama o Filiz'di ya...Yapmaz öyle bir şey. Siktiğimin aşkı böyle bir şeydir küçük, bir aldın mı içine dışarda olup biteni göremezsin. Süpriz yapayım dedim, böyle çiçekler falan almışım bir de son kalan parayla yüzük. Evlenecektim o kadınla. Bu kadın o kadındır dedim. Evine gittim. İçerde Sadık, en yakın dostum, kardeşim, sırdaşım ve benimki..Anadan üryanlar...

Dışarısı kapkaranlık, içerisi zifiri karanlık. Sokağın içinden biri adımı seslenmişti sanki. Sokağın sonu görünmüyor. Ayaklarım ıslak, gözlerim kan çanağı. Düşünmek için pek vaktim yoktu.

Düşünmedim de...Artık orada ne varsa onla doğradım Sadığı. O mezara ben hapse. Yıllar geçti unutamadım küçük. Hani dedim ya unutursun diye de sen inanmadın. Heh işte gerçek budur. Hani bazen diyorum ki şu arka sokaktan çıkıp gelse, özür dilerim dese eskisi gibi olsak...

Sokağa girdim.

0 yorum: