19 Ocak 2013 Cumartesi

Sadık, Misafir

Merhaba!
Dinlemenin manasız olduğu diyardan geldin, hoş geldin. Anlatacaklarımı dinlemeni tavsiye ederim. Buralarda uzun kalacaksan, misafirliğin kısa sürecek demektir. Buralar, misafir olmayana anlatılmaz, zira misafir olmayan ya biliyordur, ya dinlemez.
Biz, buralarda sözümüzü çoğul söyleriz. En katı kanunlardan daha korkutucu adetlerimiz, nezaketen değil, can güvenliği için verilen selamımız vardır. Telaşa yer yoktur burada. Çöl, yutacağı lokmayı yavaş yavaş çiğner, onunla oyunlar oynar. Acımasızlığını, cahiline gösterir yalnızca. Bilene cennet gibidir.
Kurallar, Sadık, buralarda hayatta kalmak için vardır. Kural çiğneyenlere ceza yoktur, ölüm vardır, ve ölüm buralarda ceza olacak son şeydir. İlk ve en önemli kuralımız, her şeye alışılacağıdır. Alışmamayı seçen, kuralları daha baştan çiğnemeye kalkmış demektir. Çöl, alışamayanı yok eder! Geldiğin topraklarda sana öğretilen her şeyi unutacaksın, unutmaya alışmalısın. Bahsettiğim, bahsetmediğim bütün kuralları, adetleri yaşayacaksın, deneyimlemeye alışmalısın. Yeni yeteneklerinin farkına varacaksın, belki eskilerini unutacaksın. Geldiğin yerde mucize dediğin şeyler normalleşecek, şaşırmaya alışmalısın.
Bir gün, şaşırmaktan bıkacaksın, buralarda şaşırmak bitmez. Şaşırmaktan bıktığın gün, anlatmaya başlayacaksın. Şaşırmaktan bıktığın gün, topraklarına geri dön.
Ya dön, ya da bıkma Sadık!
Ben bıktım. Sen, hoş geldin.

27 Kasım 2012 Salı

ÇÖL

Hakkıma düşen; iki ince aralık,
çatlak dudaklarım,
sonsuz kum, sıcaklık.
Eşsiz bir tabloya pek uzağım.
Kucağın' açan, yalnız, rahatsızlık.

Ya sarı, diyor ölüm,
ya zifiri karanlık.
Laf!
O seçiyor, ben ölüyorum.

5 Eylül 2012 Çarşamba

Her şey biter

Ne olacaksa bugün olacak. Uzun zamandır muallakta yaşamaktan bıktım, bir son gerekiyor artık, ya da bir başlangıç. Kafamı hala terketmemiş sadık bir tutam saçımı tarıyorum, oldukça çirkinim ama şansım olduğuna inanıyorum. Hem o da en azından benim kadar yaşlı, daha fazla yalnız kalmak isteyeceğini sanmıyorum.
Sokaktaki çiçekçiden bir demet gül istiyorum, genç çiçekçi demeti uzatırken gülümsüyor, tıpkı babası gibi. En son çiçek aldığımda bu delikanlının babası, karısının hamile olduğundan bahsetmişti. Zamanın nasıl geçtiğini suratıma vururcasına gülümsüyor hala, demeti alıp uzaklaşıyorum.
Her ne olacaksa bu gün olacak sevgilim. Tam 14 yıl 11 ay 15 gün 3 saat 5 dakika ve 3 saniyedir bu günü bekliyorum. 14 yıl 11 ay 15 gün 3 saat 5 dakika ve 10 saniyedir senin hayalini yaşıyorum, her gün yeniden ölüyorum. Bugün öleceksin sonunda, sonsuza kadar ölü kalacaksın.
Tramvayda seni düşünüyorum hala, kafamdan çıkman için bir şarkı mırıldanmaya çalışıyorum. Seni ağlatmasına rağmen ısrarla dinlediğin o şarkı geliyor aklıma, tramvayda ağlamak istemiyorum ama bir güç kafamda o şarkının susmasını engelliyor. "...ve tıpkı bu gün gibi güneşli olacak ben sustuğumda..." oysa ki, hayallerinle dalga geçercesine yağmurluydu sen sustuğunda. Suratını hatırlıyorum sevgilim, mutsuz bakıyordun, kendimi hala suçlu hissediyorum.
İneceğim durağa gelmek üzereyim. Suratımın ıslandığını fark ediyorum. Gözyaşlarımı durdurmaya çalıştıkça ağlamam şiddetleniyor. Kısa bir süre sonra hıçkıra hıçkıra ağlar hale geliyorum. Genç bir kız iyi olup olmadığımı soruyor. İyiyim, diyorum ve ağlamam daha da şiddetleniyor. Kendimi toparlamaya çalıştıkça daha beter oluyorum.
Bu sefer orta yaşlı bir adam, yardıma ihtiyacım olup olmadığını soruyor. İyiyim, demeye çalışıyorum, iç çekişlerim buna izin vermiyor. Bir durakta duruyoruz, kapı açılıyor, sen biniyorsun tramvaya. Tıpkı 17 yaşındaki gibisin sevgilim. Biner binmez bana bakıyorsun, gülümsüyorsun. Kalbim yine eskisi gibi atmaya başlıyor, kendimi yine genç hissediyorum. Yanıma kadar gelip, neden ağlıyorsun sevgilim, diye soruyorsun. O kadar heyecanlıyım ki, cevap veremiyorum. Bir süre kendimi toparlamaya çalışıyorum ama her zamanki gibi daha beter oluyorum. Eskiden olsa nasıl da güçlü hissederdim senin yanında. Sen yanımdayken dünyayı değiştirebileceğimi düşünürdüm. Şimdi sen yine yanımdasın, eskisi gibisin, ama ben o kadar zayıfım ki. Beni almaya mı geldin? Yoksa yine bırakıp gidecek misin? Haydi ne olacaksa olsun bu gün.
Kapılar tekrar açılıyor, içeri muazzam bir ışık doluyor, suratın yavaş yavaş siliniyor. Daha dokunamadım bile, öpemedim eskisi gibi.
-
Gitme...
Gitmek istiyorsan git tabii. Seni zorlayamam.
Ne olur yeniden gitme...
-
Kendime geldiğimde hala ağlıyordum. Prostatım, kontrolsüzlüğümü fırsat bilip pantolonumu ve yerleri imzalamıştı. Etrafımda kimse yoktu. Son gücümle çiçekleri tutuyordum hala, artık bir işe yaramayacak olsalar da bırakamazdım. İç çekişlerim şiddetlendikçe kafamda bir cümle vücut buldu: Her şey biter, bu da bitecek. Önce çiçekleri, sonra kafamdaki karanlığa doğru kendimi bıraktım.
Bitti.

27 Temmuz 2012 Cuma

Aynı

Rüzgarı hayal ederken buldum seni,
Bilemedim sarılmayı.
Rüzgarlar aldı da sözlerimi,
Yanında yaprak kımıldamadı,
Bilemedin sevdiğimi.

29 Haziran 2012 Cuma

Dur(ma)mak

Durmayı bilmiyoruz. Durmadan büyüdüğümüzden midir, bilinmez. Sakinlikle alıp veremediği olan insanlar olduk çıktık. Sesimizle boğuyoruz çevremizi. Muhabbete açılmıyor ağızlarımız, açılınca bireysel reklamlarımızı kusuyoruz. Ah azıcık sussak, bir oturup soluklansak, muhabbete yer açsak aramızda, neler kalkıp gidecek de yerini güzelliklere bırakacak o dopdolu kafalarımızda. Biraz dursak da düşünsek. Sonra yine oynarız durmadan, oyun bize ne buyuruyorsa.
O kadar az ki zamanımız; yetmemeye yemin etmiş, yetinmemeye yemin etmişiz. Hep ayaktayız, hep koşuyoruz, koşmayınca sıkılıyoruz. Yetinmemekten, yetişememekten şikayet etme saatlerimiz var. Çok önemli şeylerle ilgileniyoruz. Az önemli şeyleri, çok önemli oluncaya kadar erteliyoruz. Konuşuyoruz, anlatıyoruz. Gülmek istediğimizde ciğerlerimiz hamlamış oluyor, yalandan birkaç sesli nefes veriyoruz, karşımızdakiler inanmıyor güldüğümüze, ama zaten onların durumları da pek farklı değil. Sistem, diyoruz eleştirirken, bizi kuklaları yapmış, oynatıyor. Sonra oynamaya devam ediyoruz, bildiğimiz halde, elimiz çenemizde, durmadan, herkese anlattığımız halde...
Durmayı bilenlerin bir kahramanı var: Çay, oturan insanın içkisi. Dinlenmek için oturmaz çay içen. Yorulduğunda kalkıp turlar; bacaklarım açılsın biraz, der. Herkes sussa bile muhabbet vardır çay içilen ortamda, sessizliğe lüzumsuz anlamlar yüklenmez. Durmayı bilmeyen bizlere selam olsun ki, çay içmeyi de bilmiyoruz.Bir ara, çay içmek için oturup, dinlenmek için kalkmak istiyorum.
Urfa'ya gitmek, güneş batana kadar zamandan bihaber olmak istiyorum. Bir hayatın, bütün dünyanın gürültüsünü utandıran, durgunluğa saygıda kusur etmeyen seslerini dinlemek istiyorum.
Bir gün çok önemli olmasını dileyerek, şimdilik durmayı da, çayı da, Urfa'yı da erteliyorum.



- Durduktan sonra oyuna katılmak zordur.
- Olsun, katılırız.

15 Mayıs 2012 Salı

Oyun

Köpekler haybeye sıçıyor, Sadık!
Toprak düzenle örtülmüş.
Kibir suya yol gösteriyor,
bilmeyen, öğrenmek isteyen yok.
Herkes duruyor.
Hem, durmalı oyun mu olurmuş!
Haydi koşalım azıcık.

Bak, hava soğudu, herkes gitti.
Sanırım, oyun bitti.

11 Nisan 2012 Çarşamba

Kadeh


Bir kadehim olsa, rakımı doldursam içine.
Buzları tek tek bıraksam susuz rengine.
Bir kadehim olsa kıvrımsız ve sade,
                                                baştan sona tekdüze

Bir de sofrası olsa kadehimin,
Mezeleri rengarenk.
Beyaz masa örtüsü, herşey pare-i yek.
                                                çatal sesleriyle neşelensek!

Bir müziği olsa kadehimin, şöyle eskilerden.
"Şerefe" diye ritm tutsam ya!
Söylesem her demden, umuttan, kederden
                                                Fazla yükselmeden.

Bir de kadehi olsa şu kadehimin,
ince, uzun, kıvrımsız ve sade.
Bir araya gelince çıksa sesleri sadece,
                                           ege sahilinde sessizce