Ne olacaksa bugün olacak. Uzun zamandır muallakta yaşamaktan bıktım, bir son gerekiyor artık, ya da bir başlangıç. Kafamı hala terketmemiş sadık bir tutam saçımı tarıyorum, oldukça çirkinim ama şansım olduğuna inanıyorum. Hem o da en azından benim kadar yaşlı, daha fazla yalnız kalmak isteyeceğini sanmıyorum.
Sokaktaki çiçekçiden bir demet gül istiyorum, genç çiçekçi demeti uzatırken gülümsüyor, tıpkı babası gibi. En son çiçek aldığımda bu delikanlının babası, karısının hamile olduğundan bahsetmişti. Zamanın nasıl geçtiğini suratıma vururcasına gülümsüyor hala, demeti alıp uzaklaşıyorum.
Her ne olacaksa bu gün olacak sevgilim. Tam 14 yıl 11 ay 15 gün 3 saat 5 dakika ve 3 saniyedir bu günü bekliyorum. 14 yıl 11 ay 15 gün 3 saat 5 dakika ve 10 saniyedir senin hayalini yaşıyorum, her gün yeniden ölüyorum. Bugün öleceksin sonunda, sonsuza kadar ölü kalacaksın.
Tramvayda seni düşünüyorum hala, kafamdan çıkman için bir şarkı mırıldanmaya çalışıyorum. Seni ağlatmasına rağmen ısrarla dinlediğin o şarkı geliyor aklıma, tramvayda ağlamak istemiyorum ama bir güç kafamda o şarkının susmasını engelliyor. "...ve tıpkı bu gün gibi güneşli olacak ben sustuğumda..." oysa ki, hayallerinle dalga geçercesine yağmurluydu sen sustuğunda. Suratını hatırlıyorum sevgilim, mutsuz bakıyordun, kendimi hala suçlu hissediyorum.
İneceğim durağa gelmek üzereyim. Suratımın ıslandığını fark ediyorum. Gözyaşlarımı durdurmaya çalıştıkça ağlamam şiddetleniyor. Kısa bir süre sonra hıçkıra hıçkıra ağlar hale geliyorum. Genç bir kız iyi olup olmadığımı soruyor. İyiyim, diyorum ve ağlamam daha da şiddetleniyor. Kendimi toparlamaya çalıştıkça daha beter oluyorum.
Bu sefer orta yaşlı bir adam, yardıma ihtiyacım olup olmadığını soruyor. İyiyim, demeye çalışıyorum, iç çekişlerim buna izin vermiyor. Bir durakta duruyoruz, kapı açılıyor, sen biniyorsun tramvaya. Tıpkı 17 yaşındaki gibisin sevgilim. Biner binmez bana bakıyorsun, gülümsüyorsun. Kalbim yine eskisi gibi atmaya başlıyor, kendimi yine genç hissediyorum. Yanıma kadar gelip, neden ağlıyorsun sevgilim, diye soruyorsun. O kadar heyecanlıyım ki, cevap veremiyorum. Bir süre kendimi toparlamaya çalışıyorum ama her zamanki gibi daha beter oluyorum. Eskiden olsa nasıl da güçlü hissederdim senin yanında. Sen yanımdayken dünyayı değiştirebileceğimi düşünürdüm. Şimdi sen yine yanımdasın, eskisi gibisin, ama ben o kadar zayıfım ki. Beni almaya mı geldin? Yoksa yine bırakıp gidecek misin? Haydi ne olacaksa olsun bu gün.
Kapılar tekrar açılıyor, içeri muazzam bir ışık doluyor, suratın yavaş yavaş siliniyor. Daha dokunamadım bile, öpemedim eskisi gibi.
-
Gitme...
Gitmek istiyorsan git tabii. Seni zorlayamam.
Ne olur yeniden gitme...
-
Kendime geldiğimde hala ağlıyordum. Prostatım, kontrolsüzlüğümü fırsat bilip pantolonumu ve yerleri imzalamıştı. Etrafımda kimse yoktu. Son gücümle çiçekleri tutuyordum hala, artık bir işe yaramayacak olsalar da bırakamazdım. İç çekişlerim şiddetlendikçe kafamda bir cümle vücut buldu: Her şey biter, bu da bitecek. Önce çiçekleri, sonra kafamdaki karanlığa doğru kendimi bıraktım.
Bitti.
5 Eylül 2012 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)